12 Mart İstiklal Marşı’nın kabulü: Mehmet Akif Ersoy’un yaşamı
12 Mart İstiklal Marşı’nın kabulü çeşitli etkinliklerle yurt genelinde kutlanıyor. Gün içinde en oldukca araştırılanlar içinde ise Mehmet Akif Ersoy’un yaşamı ve İstiklal Marşı içeriyor. İşte, Mehmet Akif Ersoy’un yaşamı ve İstiklal Marşı 10 kıtanın tamamı…
MEHMET AKİF ERSOY’UN HAYATI
1873 senesinde İstabul Fatih’in Sarıgüzel semtinde dünyaya gelen Mehmet Akif Ersoy’a babası Mehmet Tahir Efendi, ebced hesabıyla doğum tarihini belirten “Ragif” adını verdi (hicri 1290) ve vefatına kadar onu bu adla çağırdı. Sadece bu isim, yaygın olmadığı ve güç söylendiği için anası ve yakın çevresi, daha malum bir ad olan “Akif”i kullandılar.
Babası Fatih Medresesi müderrislerinden Mehmet Tahir Efendi, o dönemler Osmanlı Devleti’ne bağlı olan Arnavutluk’un İpek nahiyesine bağlı Şuşise Köyü’nden İstanbul’a gelmiş, anası Emine Cemile Hanım ise Buharalı Mehmet Efendi’nin kızı olarak Samsun’da doğmuştu.
1878 senesinde, 4 yaşlarındayken Fatih’de Buyruk Buhari Mahalle Mektebi’ne başladı. Burada iki yıl eğitim gördükten sonrasında Fatih İbtidaisi’ne geçti. Aynı yıl babası ona Arapça dersleri vermeye başladı. Rüştiye’yi şu demek oluyor ki ortaokulu bitirdikten sonrasında devrin gözde okullarından Mekteb-i Mülkiye (Siyasal Bilgiler Fakültesi)’nin âli kısmında bir süre okudu sadece babasını kaybedince Halkalı’daki Baytar Mekteb-i Âli (Veterinerlik Fakültesi)’ne parasız yatılı olarak girdi ve bu okulu birincilikle tamamlamış oldu.
1893 senesinde “Ziraat Nezâreti Umur-u Baytâriye Şubesi”nde (Ziraat Bakanlığı Veterinerlik İşleri) göreve başladı. “Umur-u Baytâriye Müdür Muavini”(Veterinerlik İşleri Müdür Yardımcısı) olarak sürdürdüğü görevinden 1913 senesinde çekilme etti.
1898’de 25 yaşlarında iken Tophane-i Amire veznedarı Mehmet Güvenilir Bey’in kızı İsmet Hanım ile evliliğe ilk adımını attı. Aynı yıllarda Maarif Dergisi’nde ve Resimli Gazete’de şiir yazıları ve Arapça, Farsça ve Fransızca’dan yapmış olduğu çevirilen gösterildi.
Baytarlığa başladığı ilk yıllarda bile, mesleğinden oldukca, şairliği ile tanınan Mehmet Akif, öğretmenlik hayatına 1906’da Halkalı Baytar Mektebi’ne “kitâbet-i resmîye” (resmî yazışma usulü) dersi hocalığı ile başladı. 1908’den sonrasında ise Edebiyat Fakültesi ile Dârülhilâfe Medresesi’nde “Osmanlı Edebiyatı” hocalığında bulunmuş oldu.
Mehmet Akif, 1920’de Burdur milletvekili seçildi. 1921 senesinde oluşturulan ulusal marş yarışmasına, “para ödülü almamak” koşuluyla katılmayı kabul etti ve orduya ithaf etmiş olduğu şiiri, 12 Mart 1921 günü ulusal marş olarak kabul edildi. Ödül olarak verilen 500 lirayı Hilal-i Ahmer (Kızılay) bünyesinde, hanım ve ufaklıklara iş öğreten ve cepheye elbise diken Darü’l-Mesâi Vakfına (İş Evi) bağışladı.
1923 senesinde Abbas Halim Paşa’nın daveti üstüne Mısır’a gitti. 1929 – 1936 yılları aralığında Kahire’deki “Câmiü’l-Mısriyye” Üniversitesi’nde, Türkçe öğretmenliği yapmış oldu. 17 Haziran 1936’da İstanbul’a dönmeye karar verdi. 27 Aralık 1936 tarihinde yaşamını yitirdi ve Edirnekapı Mezarlığı’na defnedildi.
İSTİKLAL MARŞI – 10 KITA
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten son olarak ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir sadece.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu sertlik, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonrasında helal…
Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin bağımsızlık!
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi deli bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim inanç dolu göğsüm benzer biçimde serhaddim var.
Ulusun, korkma! Iyi mi bu şekilde bir imanı boğar,
‘Uygarlık!’ söylediğin tek dişi kalmış canavar?
Dost! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Dünyaya gelecektir sana va’dettigi günler hakk’ın…
Kim bilir, bir ihtimal yarın, bir ihtimal yarından da yakın.
Bastığın bölgeleri ‘toprak!’ diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu aden vatanı.
Kim bu aden vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
Canı, cananı, tüm varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun senden, tanrısal, şudur sadece emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Sonsuz yurdumun üstünde benim inlemeli.
O süre vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, tanrısal, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred benzer biçimde yerden na’şım;
O süre yükselerek arsa kıymet bir ihtimal başım.
Dalgalan sen de şafaklar benzer biçimde ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın özgürlük;
Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin bağımsızlık!